Günümüzde psikolojinin hiç olmadığı kadar popüler olması, halk arasında terapiye yönelik ön yargının kırılmasını sağlasa da, bu rağbeti değerlendirmek isteyen bilimden uzak bir piyasa yarattı. Psikolojinin ne olduğuna, neyi amaçladığına yabancılaştık.

Psikoloji, her soruya yanıt bulduğumuz, bize öğütler veren, aforizmalarla günümüzü dolduran; her şeye hâkim guruların yetiştiği bir yer midir? Elbette değil. İnsan davranışlarını, duyumlarını anlamlandırma çabası olarak tanımlayabileceğimiz psikoloji, pek çok alt alandan oluşmaktadır – Sosyal Psikoloji, Endüstri Psikolojisi, Adli Psikoloji, Nöropsikoloji- ve klinik psikolojiden ibaret değildir. Psikolojinin ne olduğunun bilinmemesi, toplumun büyük bir çoğunluğunun psikolojik hastalıkları mahrem görmesine ve anlatmayı ayıp karşılamasına neden olmaktadır. Beraberinde psikolojik bozukluklar fiziksel semptom göstermediği için uzmana gitmek, fizyolojik bir rahatsızlığa göre daha az tercih edilir. Fiziksel olarak görülmeyen hastalığın halk arasında kendi başına çözülebileceği inancı yaygındır; örneğin, görülmeyen bir acı ne denli acıtabilir ki zaten? Halkın bakış açısı böyleyken, ana akım psikolojide bireyin mutluluğu, ruh hali, öncüllenir, fakat bireyde meydana gelen küçük reformlar sorunu ortadan kaldırmak için ana çözüm olmayabilir. Belli bir statükonun devamının amaçlandığı, toplumsal koşullara değinilmediği bir psikoloji bilimi hegemon güç olarak karşımızda bulunmaktadır. Herhangi bir ana akım metinde “Nedir bu psikoloji?” diye baktığınızda, yalnızca bireye dair bir şey anlattığını ve çözüm aradığını görürsünüz. Siz, içinde yaşadığınız toplumdan münezzeh yaşadığınızda, sanmayın ki içinde bulunduğunuz durum da toplumdan münezzeh olarak var olur.

Birtakım mistik olgular içine eklenince psikoloji, medyatik açıdan günümüzün ilgi çekici alanlarından biri olmuştur. “Toksik insanların 5 özelliği”, “Kendini merkeze al” minvalindeki cümlelere çeşitli platformlardaki yaşam koçları, kuantum uzmanları, enerji terapistleri ve etik kavramından bihaber Instagram psikologlarından aşinayız. Kendini çıkmazda hisseden, günlük hayatlarındaki karmaşanın nedenini ve sonucunu merak eden kişilerin kısa yoldan kendilerine tanı koymalarına neden olan bu gibi içeriklerin, psikoloji terimlerine sahip olmalarına rağmen uzaktan yakından alakası yoktur. Özellikle pozitif düşünce furyası, bireyi halktan kopararak pasivize etmektedir. Halkta bir karşılığı olmayan bu akımın popülerleşmesi halihazırda olan damgalanma korkusuyla birleşince halktan büyük ölçüde kopmasına neden olmuştur.

Psikologların ve psikiyatristlerin bir bölümü ise çözümü felsefeyle bilimi tamamen ayrıştırmak ve psikolojiye pozitivist bir çerçeveden bakmakta bulmuşlardır. Psikolojinin laboratuvarda doğmuş bir bilim olmasından ötürü içine felsefeyi, çeşitli “ayakları yere basmayan” görüşleri eklemenin anlamsız olduğunu düşünenlerin aslında temelde kaçırdığı durum insanı makineleştirerek asıl bağlamından ayırdıkları gerçeğidir. Psikoloji ne tamamen ölçmeye dayalı bir laboratuvar bilimidir ne de tamamen soyut bir düşünce biçimidir. İnsanı bilimsel metotlarla sosyolojik ve felsefi dönüşümleriyle anlamaya çalışan bir disiplindir. ‘‘Psikoloji nedir’i düşünürken değerlendirmemiz gereken bir diğer soru da tanılar, standartlar. Foucault,  “neyin normal, neyin patolojik olduğunu belirleme gücü disiplin rejimlerinin bir unsurudur.” der. 1973’e kadar eşcinselliğin bir hastalık olarak görülmesi, günümüzde hala IQ testlerinin azınlıklar, alt sınıflar ve kültürel farklılıkların değerlendirmelerindeki sorunlar Foucault’nun sözünü destekler niteliktedir.

Psikolojide algılanan inançları düzeltmenin ön koşulu, kendi içindeki elitizm ve dogmatiklikten kurtulmasıdır. Psikoloji toplumun her bir ferdiyle ilgilenmek demektir, bireysel olarak psikolojik sağlamlığa giden yolun ise toplumsal iyileşmede yattığını unutmamak gerekmektedir. Özetle psikolojinin sinir sistemiyle sınırlandığı, her şeyin bireysel davranışla açıklanmasının farz olduğu akademide bunun aksinin varlığından söz etmek, zinciri kırmak gerek.

Psk. A. Burçe Elginoğlu
M. Eren Arslan